Tercüme Hareketleri Işığında Bilginin Kurumsallaşması

Tercüme faaliyetleri Arap-İslam kültür çevresinin entellektüel gelişmişliğini yansıtması kadar, öğrenmeye ilgili bir bilgi erbabının gayretli çalışmalarının ürünüdür. Aynı zamanda, etkileri itibari ile bugün hala çeşitli tartışmalarında odağında olan bir konudur. Alana ilgi duyan araştırmacıların tercüme faaliyetlerini hazırlayanın unsurların neler olduğunu araştırması tabii bir süreç olsa da, tercümelerin yapılmasında temelde hakim olan unsur ya da unsurların neler olduğunu hala açıklığa kavuşturulması gereken konular arasındadır.

Kimi çevreler, Abbasi emirlerinin entelektüel ilgisini, Müslüman halkın İslamın üçüncü on yılından itibaren yeni kültürlerle karşılaşmasını, beraberinde getirmiş olabileceği fikrini ileri sürer. Bu tespit değerli olmakla birlikte, öğrenen, öğrendiklerini dönüştüren bir kitlenin varlığı, bu kitlenin bilimsel faaliyetlerini canlı tutmalarına olanak tanıyan saikleri açıklığa kavuşturmak gerekir. Herşeyden önce bir toplumdaki entelektüel gurubun bilgi ile iritibata geçmesi önemli bir aşamadır. Çünkü bilgi ile etkileşime geçmekten maksat, onu hayata yansıtabilmekle mümkündür. Bir diğer ifadeyle, hayata sirayet etmemiş bilgi, asıl amacından uzak kalmış demektir. Bu bakımdan, iyilik ve adaleti tesis etmeye namzet bir bilgi faaliyeti Arap-İslam kültür çevresinde bir değer olarak öne çıkmaktadır.

Bilgiye olan ilginin de tabii bir sonucu olarak tercüme faaliyetleri ile ilgiliği olarak aktarmak istediğimiz ilk husus şu şekildedir: Yabancı bir kitapta yer alan malumatı birebir aktarmak başlangıçta çok yüksek bir değer şeklinde gözükmese de, çeviri sırasında alimin düşünce dünyasında açılan imgeler, yeni fikirlerin hayat bulmasına olanak tanıyacak türdendir. Bu bakımdan tercüme faaliyeti, mevcudu aktarma bakımından araç iken, yeni fikirlerle kapı aralama bakımından da ilmin amacı ile uyumlu bir faaliyettir.

Hiçbir alim hakikati bütün boyutlarıyla kendi şahsında temsil etme gücünü elinde bulundurmamaktadır. Hakikati ancak onun bize kendini açtığı kadarıyla bilmemiz de bu yüzdendir. Aynı bilginin farklı alemlerde değişik yansımalarının olması ise bununla açıklanabilir. Bu bakımdan bilim denilen faaliyetin, salt bir ulusun kültür çevresine münhasır bir faaliyet olarak addedilmemesi gerekir. Bu durum, ilmin tabiatına ters bir olgu olduğu gibi, bilimsel gelişmelerin gelişim serüveni de baltalayan bir süreçtir.

Toparlamak gerekirse, bilgi değer gördüğü yerde nevşü nema bulur. İhtiram gördüğü topraklarda filizlenir; değerinin anlaşıldığı topraklarda ise kök salar. Bu bakımdan, bilginin kurumsal bir yapıya dönüşmesi ancak ve ancak bilgiyi hayatın birçok yönü ile irtibatlı bir şekilde değerlendirebilen insanların yapacağı bir iştir. Kendisinden istifade edilen bilgi kurumsal ölçekte zengin bir forma bürünmüş ise orada ilerlemeden söz etmek de kâbil hale gelir. Bilginin bir toplumdan ayrılması içinse değer görmemesi yeterli sebeptir. Ne zaman ki bir toplumda ilme ve âlimlere değer verilmez, o zaman ilim orayı terk etmek için harekete geçer. Bu bakımdan, ilmi hayatımıza ışık, problemlerimize merhem kılmanın imkanı, onu kurumsal bir seviyeye taşımakla mümkündür.

Yorum bırakın