Mimari Geleneğimizde Bütünsellik ve Sonsuzluk Mefhumu

Bir mimari yapıyı özgün kılan şey; form, meteryal ve üslubun kendi aralarındaki uyumu kadar, ait olunan kültür çevresinin değerlerini yansıtabilme başarısında gizlidir. Bu bakımdan mimari yapılar, estetik ürünler üretme kaygısında olan insanın sahip olduğu bu kaygılara cevap verdiği kadar, varoluş ile ilgili beklentileri de karşıladığı ölçüde anlam ve değer kazanır.

Mimari yapılarda dikkate alınan dini ve seküler yaklaşımlar, inşa edilen yapıların teknik özelliklerinde farklılıklar şeklinde karşımıza çıkar. İslam mimarisinin öne çıkan özelliklerinden bir tanesi, birlik ve teklik fikrini, oluşturulan eserlerde hissettirme gayretidir. Bu bağlamda, inşa edilen mimari yapılar, coğrafyada yaygın olarak bulunan malzemelerden istifade ederken, bu istifadede estetik kaygılar da korunmaya devam edilir.

Mimari geleneğimizin öne çıkan bir diğer özelliği ise, mimari yapının üzerinde bulunulan coğrafya ve mekanla bütünleşmesi, adeta onun bir parçası imiş gibi bir görünüme sahip olmasıdır. Mesela Üsküdar’da sahilden tarihi yarımadaya doğru dikkatle bakıldığında, doğa ile iç içe, aşırı derecede yüksekliği olmayan, doğadaki sürekliliğe gölge düşürmeyecek, dahası insanın göz zevkine hitap eden zarif ve estetik bir görüntünün varlığına şahit oluruz. Bu durum, mimari yapıları inşa eden kişilerin tabiatla kurdukları bağla, dahası ona atfettiği saygı ile açıklanabilecek bir olgudur. Bir toplumda, tabiata gösterilen saygı ne kadar yüksek olursa, onunla uyumlu inşai formlar ortaya koyma gayreti de o ölçüde belirginlik kazanır.

Hemen her toplumda, mimari yapıyı oluşturan bileşenler, yüzyıllar geçtikçe zenginleşerek gelişme kaydetmiştir. Bunu Mısır’ın piramitlerinde görebildiğimiz gibi, Mimar Sinan’ın Selimiyesinde de açıkça görebilmekteyiz. Bunun yanı sıra ekonomik ve siyasi açıdan yüksek seviyelere ulaşılan dönemlerde ortaya konulan mimari eserlerin özellikleri ile, henüz kuruluş ve gelişim dönemlerinde üretilen mimari yapılar arasında da tabii olarak bazı farklılıklar olacaktır. Mesela 16. yüzyıl İslam mimarisinin Osmanlı yorumu olan Süleymani Camii ve külliyesine baktığımızda çeşitlilik ve zenginliği birçok detayı ile görmemiz mümkündür. Süleymaniye Camii bu bakımdan sadece bir cami olmayıp külliyesi dahilinde, medreseler, aşevi, hamam, kütüphane, çarşı vb. bileşenlerin varlığıyla da öne çıkar. Bu da bize mimari üslubun zenginleşmesinin mimari yapıda yarattığı çeşitliliği aksettirmektedir.

Osmanlı örneğini daha detaylı irdelediğimizde, Süleymaniye Camii ve külliyesi 16. yy döneminde siyasi ve askeri açıdan devletin ağırlığını hissettirirken, Yavuz Sultan Selim Camiisinde ise bu durum sadelik şeklinde karşımıza çıkar. İslam sanatlarının camilerdeki izdüşümünü sürdüğümüzde, mimari üsluptaki bütünsellik ve devamlılık fikrini kolayca görebiliriz. Bu durum insanlara, herşeyin birbiri ile irtibat halinde olduğu gerçeğini açığa çıkarıken, bir yandan da o bütünselliği ve sonsuzluğu kendi hayatımıza aksettirmesi bakımından dikkate değerdir.Bu yüzden, Süleymaniye Camii kubbesine bakıldığında, bakan gözlerde o sonsuzluk fikrini düşünmeye kapı aralayacak bir form karşımıza çıkar.

İslam mimarisinin Osmanlı yorumunu en güzel şekilde gözlemleyebildiğimiz bir diğer mekan da yüzyıllar boyunca Osmanlı sultanlarının devleti yönettiği, ülke ile ilgili kararları görüştüğü ve ileride devleti yönetecek kişilerin yetiştiği mekan olan Topkapı Sarayı’dır. Saraydaki mimari üsluplar, orada hayat süren padişahların kişisel merakı kadar, dönemin mimari anlayışları ile de birlikte ilerleyecek gelişmelere sahip olmuştur. Bu baklımdan, iktidarı ele geçiren her bir sultan, kendi döneminde yaşadıkları saraylara ilave eklemeler yapmak suretiyle, sarayı mimari açıdan daha da zenginleştirme gayretinde olmuşlardır.

Toparlamak gerekirse, insanoğlunu diğer varlıklardan ayıran bir özelliği de onun imar etme faaliyeti ile ilgilidir. Bu özellik sayesinde insan bir yandan çevresini imar ederken, diğer yandan da bu imarı kendi duygu, düşünce ve inanç dünyasının ışığında inşa etmeye gayret eder. Bu bakımdan, İslam mimarisi, mimari yapıdaki öncelikler ve hassasiyetler üzerinden, birlik, devamlılık ve sonsuzluk fikrinin en güzel tezahürlerine ev sahipliği yapmaktadır. Bu durum, içinde bulunduğu tabiata saygı duyduğu kadar, onun Yüce yaratıcının bir emaneti olduğu fikrini benimsemiş kişiler tarafından ortaya konulabilecek bir irade ve tercih meselesidir.

Yorum bırakın