Arap-İslam Kültür Çevresinde Bilim Nasıl Doğdu?

Arap-İslam kültür dairesinde, bilimin nasıl teşekkül ettiği hususu, akademik çevrelerce hâlâ irdelenen bir tartışma konusudur. Bilimin teşekkül sürecini hangi faktörlerle açıklamanın daha münasip olacağı sorusu ise, bu bakımdan cevaplandırılması gereken öncelikli sorulardan biri olarak öne çıkmaktadır.

Arap-İslam kültür çevresinde, bilimlerin ya da disiplinlerin teşekkül sürecini kimi çevreler İslam’ın ilme atfettiği değerle “ilm” kavramı ekseninde açıklamaya çalışırken, kimi çevreler de bunu tevhid ilkesi ile şekillenen zihinlerin ahlaki bir temelde onun prensiplerini hayata geçirilmesi ile açıklar. Bir başka kesim de, bu teşekkül sürecini, İslam’ın nazil olduğu coğrafi çevrenin birçok çevre kültür ile iletişime geçebilecek kozmopolit bir yapıya sahip oluşuyla vurgular. Bir diğer ifade ile, gerçekleşen etkileşim, mevcut fikirlerinden yeni fikirler üretmeyi de beraberinde getirmiştir.

Bilimin nasıl teşekkül ettiğine ilişkin bizim okumamıza gelince, tespit edebildiğimiz kadarıyla, Arap-İslam kültür dairesinde bilimin ve disiplinlerin teşekkül etmesinde tevhid ilkesinin temel prensiplerinden ilham alan bir çevrenin, dini ve insani ihtiyaçların Müslümanları fetih gerekçesi ile yeni yerlere sevk etmesi, ve karşılaşılan yeni yerlerde maruz kalınan problemleri çözme ihtiyacından teşekkül etmiş olması gerektiği yönündedir.

Tevhidi prensip olarak hayatlarında yaşamaya çalışan Müslümanların, İslam’ı anlatma noktasında fetihleri sosyal, siyasal ve ekonomik açılardan birçok etkiyi de beraberinde getirmiştir. Hz. Ömer döneminden itibaren yeni bölgelerin fethedilmesi beraberinde yeni kültür çevrelerinden insanlarla karşılaşmayı, bu karşılaşma ise tabii olarak etkileşime girmeyi gerektirmiştir. Bu etkileşim bazen maddi bir boyutta iken, ilerleyen bir zamanda düşünsel bir temelde soyut bir yapıda tahakkuk etmiştir. Bu durum ise, yerleşik yapıda uzmanlaşmayı beraberinde getirmiş, kurumsallaşmayı ve gündelik hayatta karşılaşılan problemlere geliştirilen çözümler, bu meyanda disiplinleşme sürecinin temel kilometre taşını oluşturmaktadır.

Sonuç olarak, Arap-İslam kültür çevresinde disiplinleri oluşturan temel unsurun hangi faktör olduğu birçok çevrede tartışılmaya devam edilmektedir. Elbette ki, dünya ve entelektüel düşünce tarihi açısından kritik bir öneme sahip olan bir gelişmenin tek bir faktörle açıklamanın uygun olmayacağı kanaatindeyiz. Ancak mevcut faktörleri bir arada değerlendirdiğimizde, kanaatimizce dini ihtiyaçlardan ilham alan alimlerin coğrafya faktörünün de kendilerini yeni coğrafyalara yönelik harekete geçmelerine imkan tanımış, bu harekete geçme sürecinde ise tevhid ilkesinin salık verdiği dini motivasyonlar, girişilen işte görece daha kısa bir sürede sonuç almada olumlu ve hazırlayıcı yönde katkılar sunmuştur.

Yorum bırakın